29 Ağustos 2012 Çarşamba

ÜÇ BALE



İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin 2011 – 2012 programındaki Bale gösterilerinden “Üç Bale: Concerto Barocco, Creatures, Mi Favorita” farklı yönleriyle akılda kalıcı ve etkileyici.

***


CONCERTO BAROCCO

Öncelikle Concerto Barocco ile açılan perde, özellikle de koreografisiyle Bale’nin Türkiye’de görmeye alışık olmadığımız bir yorumu. Concerto Barocco’nun sadece Türkiye’de değil tarihsel anlamda da böyle bir özelliği var. Eserin bu özelliğini koreograf George Balanchine’nin dansı ve müziği ele alışıyla kazandığını söyleyebiliriz. 1930’lu yılların ortalarında Rusya’dan Amerika’ya geçerek “Amerikan Bale Okulu”nu kuran Balanchine, olay örgüsü olmayan ve dekorun kullanılmadığı yapıtlarında neoklasik balenin öncülüğünü yapıyor. 1941’de yaratılan Concerto Barocco’da da görebileceğimiz bu özelliklere ek olarak Balanchine, düşüncelerini harekete geçirmede müziğin ritminden ve ifade yapısından yararlanıyor. Johan Sebastian Bach’ın iki keman için yazdığı Re Minör konçertosunda ifade bulan Concerto Barocco, belki de bu nedenle sade ve akıcı; bir o kadar da zor ve akıl dolu bir koreografi. Seattle merkezli Kuzey Batı Pasifik Dans Okulu eski Sanat Yönetmenlerinden Francia Russell’a göre Balanchine’deki sadelik ve yoğunluğun birlikteliği dansçılar ve izleyiciler için bir devrim niteliğinde. Russell bu niteliği Balanchine’nin üretim sürecindeki J.S. Bach benzerliğine gönderme yaparak anlatıyor. Bach’ın, sanatsal kimliğinin yanında insan olarak da bir müzik işçisi, müzik ustası olması gibi Balanchine de kendisini dansın marangozu olarak görüyor. Bu nedenle de Balanchine’nin Concerto Barocco gibi yapıtlarında dansın emekçisiyle koreograflığın, müzik ile hareketin gerçek bütünleşmesini görebiliyoruz.


Concerto Barocco’nın tarihsel olarak bir diğer özelliği eserin 2. Dünya Savaşı yıllarına denk gelmesinden dolayı erkek dansçıların da az sayıda kullanılıyor olması. Amerika’nın savaşa dahil olduğu dönemde Günay Amerika turnesiyle sahneye konan Concerto Barocco, 1948 yılında Balanchine’nin en önemli koreografilerinden biri kabul edilir ve Amerikan Dans Okulu New York Balesi (New York City Ballet) olarak tekrar yapılandırılır. New York City Ballet de perdelerini Concerto Barocco açar…
Neoklasik balenin öncüsü Balanchine’nin Rusya’dan Amerika’ya geçişini Soğuk Savaş dönemi dünyası için önemli bir sembol olarak görebiliriz. Bu açıdan baktığımızda, 1950’lerde Bale’nin Paris ve St. Petersburg merkezlerinden çıkıp uluslararası bir sanat haline geldiğini görebiliyoruz. Dansçı ve koreografların Rusça isimlerle kendi milletlerini sakladıkları isimler geride kalıyor. Bale’nin nasıl olması gerektiği dünyada tek bir merkez tarafından belirlenmiyor. 1960’lı yıllara geldiğimizde ise Balanchine, bir süre soğuk ve mekanik bulunuyor. Soğuk Savaşın bitimiyle ise değişen dans anlayışı sonrasında koreografların tekrar üzerinde durdukları bir eser oluyor Concerto Barocco. 2010’da New york City Ballet sezona perdesini Balanchine’nin diğer iki eseri The Four Temperaments ve Symphony in Three Movements ile açmıştı. New York City Ballet ve dünyadaki diğer performansların bir bölümüne ya da fotoğraflarına resmi web sitelerinden de ulaşılabiliyor. Bu noktada, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin hem Üç Bale’deki diğer performanslar ile hem de dünya sahnesindeki kısa örneklerle karşılaştırdığımızda concerto Barocco’nun hem fiziksel hem müzikal uyumun en düşük olduğu performans olduğunu söyleyebilirim.

CREATURES


“Creatures balesi üzerinde çalışırken, insan doğasının derinliklerine inen bir yol buldum. Bu kişisel deneyim yeni bir eserin odak noktası haline geldi. Creatures Balesinin tamamlanmış hali ilk kez 3 Şubat 2010’da Tokyo Balesinde sergilendi.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde bu eseri sahnelemek harikulade bir tecrübeydi. Aynı zamanda bunun evrensel bir deneyim olduğunu da fark ettim.
İç dünyamıza erişmemizi sağlayan küçücük bir                         
anahtar şunu anlamamda yardımcı oluyordu…
Hepimiz biriz,”

Patrick De Bana



Yukarıdaki alıntıyı okudukça ve resme baktıkça “Creatures” ü anlatmak için öncelikle Patrick De Bana’dan bahsetmek gerektiğini sezinliyor insan. Bu bir tercih olmaktan çıkıyor. Dansı merak eden herkes Patrick De Bana’nın kim olduğunu bilsin istiyor insan. Bana, Nijeryalı bir baba ve Alman bir bir annenin oğlu olarak Almanya’da dünyaya geliyor ve bale eğitimini de Hamburg Bale Okulu’nda almaya başlıyor. 1987’de Bejart Balesinde (Lozan) baş dansçılığa yükselen Bana, beş yıl Lozan’dans ettikten sonra İspanya’ya geçiyor ve on seneden uzun bir süre Compania Nacional de Danza’nın baş dansçılığını yapıyor. Ünlü İspanyol yönetmen Carlos Saura’nın 2004’te “Iberia” ve 2006’da “Fados” filmlerinin koreografi ve danslarını üstlenen Bana, 2009’da Viyana’da “Marie Antoinette”yi yarattı.
Creatures öncesinde de Türkiye’ye gelen Patrick De Bana, İstanbul Devlet Opera ve Balesi ile de harika bir iş çıkarmış. Concerto Barocco’dan sonra yanıma gelip oturan iki İngiliz’in de söylediği gibi göz alıcı (İngilizce aynı zamanda çok parlak ve çok zeki anlamına da gelen “brilliant” sıfatını kullanarak…) bir eser. Üç Bale gösteriminden çıktığımda Creatures’dan o kadar çok etkilenmiştim ki bazen gözlerimi kapadığımda bana hissettirdiklerini hatırlamaya çalışıyorum.
Patrick De Bana’nın izleyici de evrenselleştiren bu tür diğer eserlerini de seyredebilmek isterdim. Mesela Paris Opera Etoile’i (yıldız dansçısı) Agnes Letestu ve kendisi için yarattığı Marie Antoinnette de öyle görünüyor. İDOB’un kitapçığında yazdığına göre sanatçı şu sıralarda Marinsky’nin dansçılarından Uliana Lopatkine ile bir dans solosu çalışmaktaymış. İşte bu haberi alınca İstanbul’daki diğer festivallere taş çıkaran bir dans festivali görmenin ne zaman nasip olabileceğini düşünüyorum. Yanıma oturan İngilizlerden biri New Adventures dans topluluğunun ortaklarından biriymiş. Onlar da Creatures’dan aynı şekilde etkilendiler ve Fulya’daki sahneyi de çok beğendiklerini söylediler. Bununla beraber koltukların çoğunun neden boş olduğunu anlatmaya çalışırken buldum kendimi. Kalabalıkların bakmadığı ya da görmediği her şeyin biraz daha değerli olabileceğine dair bir anlayış da var aslında burada. Sinema, tiyatro gibi sanat dallarında yeteneğin yeterli olup olmadığının konuşulabildiği bir ortam var. Mesela sinema sektöründe yetenek, yaratıcılık ya da tavır ve duruş sahibi yapıtların “sanat filmi” olduğunu söyleyip sektöre de ona göre ayar yapabiliyoruz. Bakıyorum da, dansın hiç böyle bir olanağı olmamış. İstanbul’a gelen birinin dans etmek istemeden gidebileceğini düşünebiliyor musunuz? Dolayısıyla üretim süreci için değerlendirebileceğimiz zenginlikler çok ham durumda. Sanat ya da dans sadece kendisiyle ilgilenirse o zenginliği kaçırıyor ya da tam tersi o zenginliğe bir sanatla yorum getirmediğinizde insanlara yönelik olamayabiliyor. Bir taraftan dünyada olup bitenlere göre davranmaya ve üretmeye çalışmak da ayrı bir sorumluluk. Türkiye’de sanatçıların önünde bunun için farklı engeller çıkabiliyor. Ekim ayında Haluk Bilginer, yetkisi olsa Devlet Tiyatrolarını kapacağını söylemişti. MilliyetSanat’ın Kasım sayısında ise DT Temsilcisi Atsız Karaduman cevap veriyor. Jale Parla bir röportajında “Edebiyat insandan uzaklaşmadıkça politiktir” demişti. Sanırım Türkiye’de bu durumu pek de yapıcı bir şekilde yaşamıyoruz ve aynı şey sanatın pek çok dalı için de geçerli. Sanatçıların icra ettikleri sanata dair duruşları, o sanatı üretim ve icra etme süreçlerini de doğrudan etkiliyor. Bu etkiyi yapıtlarında ve yaşamlarında da görebiliyorsunuz.


Creatures’da ise bütün bunları yoğun bir şekilde yaşadığınız günlük hayat ve ağırlığını hissettiğiniz seçimlerinizden hafifleyerek yükselip kendinize, kendi içinize bakma deneyimini yaşıyorsunuz.
Creatures benim için de hepimizin bir olduğunu yaşamanın çok güzel ve anlamlı bir yolu oldu.



Mİ FAVORİTA


Üç Bale’nin son sahnesi “Mi Favorita” halen Creatures’un etkisi altında olan seyirciyi; özellikle de beni önce kostümleriyle ardından da mizah dolu koreografisiyle içine alıyor. Canlılık ve zeka dolu bu koreografi 7 Nisan 2002’de, İsviçre’nin Vevey şehrinde Jose Martinez tarafından yaratılmış bir eser. Paris Operasının Koreograflarından ve Etoile’ü olan Martinez, Mart 2011’den beri de İspanya’da Compania Nacional de Danza’nın da Sanat Yönetmenliğini yapmakta. Martinez “Mi Favorita” nın tanıtımında Rudolf Nureyev, Jiri Kylian, George Balanchine ve Marius Petipa gibi büyük isimlere de teşekkür ediyor; çünkü bu eserleri içinde barındıran zekice ve mizah duygusu olan bir dans şöleni seyirciye sunmak istediği...
Jose Martinez de İstanbul’a gelen sanatçılardan biri. Kendi internet sitesinde yayınladığı blog’unda da İstanbul fotoğraflarını geniş bir yer ayırmış Martinez.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin Mi Favorita’yı sahneye koyuşunda çok fazla sorun yok. Ancak, Atatürk Kültür Merkezi’nden de farklı olarak Fulya Sanat’ta uzun zamandır ilk defa seyirci dansçıların mimiklerini bu derece yakından takip ediyor. Böylesine ayrıntılı ve ince işlenmiş bir koreografide Jose Martinez’in yansıtmak istediği mizah anlayışı için mimiklere biraz daha oyunculuk katılabileceğini de düşünüyorum.

***

Üç Bale: Concerto Barocco, Creatures, Mi Favorita
Temsil tarihleri: 30.11.2011 / 02.11.2011 / 07.11.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder