26 Ağustos 2012 Pazar

DÜĞÜN FOTOGRAFLARI


                                            


           Kitap: Bir Düğün Gecesi
          ( Dar Zamanlar II )
          Yazar: Adalet Ağaoğlu



              Gitmek , gülmek , koşmak , düşmek, gidememek,, kalmak, dokunmak, beklemek, dönmek.... Günler, bütün bu  eylemsileri  eyleme  dönüştürerek  geçiyor. Günler geçiyor. Yaşam, dar zamanlar arasında sıkışıp kalıyor. İnsan kendini tekrarlamaktan vazgeçmiyor.


              Bir Düğün Gecesi’nde çekilmiş bir aile fotografında ölümsüzleşen o an, onlarca di’li geçmiş zaman hikayesi barındırabilir. Her bakış kendi hikayesini anlatır birörnek “peynir gülümseyişleri” içinden. Güzelce boyanmış, giydirilmiş karakterler en gerçek manzarası oluverir bir memleketin. Gitmek, düşmek, beklemek, yorulmak vatandaşın çok zamanını aldığı için kırk yılda bir görüşebilen eş, dost, amca oğulları dar zamanlara sığdırmak zorunda kalır konuşmalarını. Dar zamanlara sıkışıp kalan yaşamlar ana başlıklar halinde konuşurlar: “Keşke Aysel de burda olsaydı.” , “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” , “Sizinle konuşmak isterdim hocam.”. Kızımız Ayşen ve oğlumuz Ercan’nın düğününde bu başlıkların hikayelerine izin veriyor Adalet Ağaoğlu. Fotografları konuşturuyor. Ve ben, herhangi bir düğünün iki insanın biraraya gelmesinden daha fazlası olduğunu daha önce nasıl ıskaladığıma yanıyorum.
            Düğün Gecesi’nin ilk fotografı, gelin ailsenin yıllanmış damadı Profesör Ömer. Konuşan, gülüşen bakışan küçük çemberli sohbet gruplarının birine yanlışlıkla düşmüş kurtarılmayı bekleyen dalgın görünüm... Çemberin içindekiler profesöre duydukları nezaketten ötürü bu yanlışı ustaca örtüyorlar. Profesörse en başından beri çemberin dışında. Bütün konumlandırmaların kalın çizgilerle belirlendiği bir sahnede ona yer ayırılmamış. “Yarın bu düzen değişince, ülkenin yeni ekonomistlere, mühendislere, mimarlara, yargıçlara gereksinimi olacak. Ama siz bu alanları şimdiden size karşı olanların eline bırakmak niyetindesiniz. Gerçekçi bir tutum değil  bu.” * (sy. 161) 
              Sahne düzeni bu yargıya göre hazırlanmamış.
             “Bizi geriletmek için bir bahane değil mi bu?” 

            Tümgeral Hayrettin Özkan’nın oğlu ile ünlü toprak zenginlerinden İlhan Dereli’nin kızının düğününde tabiki ünlü bir sanatçı sahnedeydi. Şarkı, Dünya dönüyor sen ne dersen de, derken gelinin küçük halası kim bilir kaçıncı kadehini yudumluyordu. “İntihar etmeyeceksek içeli bari!”. Ressamdı Tezel. Yıkılmak istenen düzende içebilmek için turistik resimler yapıyordu. Bu edilgen cümlenin gizli öznesiyse (Yıkılan ne? Düzen. Yıkıcak olan kim? Gizli özne.) ona nasıl çizmemesi gerektiğini söylüyordu. Tezel de bütün bunlara gülümseyebilmek için... İçiyordu...
             Yaşamın kendisi bir “yolculuk hali” olduğundan düşünceler mutlaka geçmişe, nedenlere, bugüne, arzulara, yarına, amaçlara, suçlamalara, tesellilere uzanır. Uzaktan akrabaların çektirdiği bir fotografta çerçevenin aldığı mekanın köşesinde kimseyle göz göze gelmemeye çalışan bir kadın var. Tezel. Bana yolcuğunu anlatıyor:
              Yok, yok kendime bir şey anlatmak istemiyorum. Hele benim beni anlamamı hiç istemiyorum. Böyle bir derdim yok. Arada bir yoklayan bu nöbetler de geçer. Zaten iyice seyrekleşti. İşte bak, bir otobüstesin. Vınlayarak gidiyorsunuz. Sen abinin kızının düğününe gidiyorsun. Bir kadeh içkiye uzanmak gibi bir şey bu.  Bir hiç. Yokum ben. Duruyorum. İçiyorum. İçebilmek için turistik resimler yapıyorum. Ne suç biliyorum, ne ceza. Ne seviyorum, ne nefret ediyorum. Yine de nasıl oluyor peki şimdi, bir otobüste –yarı karanlık- bir yolculuğa çıkar çıkmaz, ya da buna benzer karanlık, alacakaranlık her fırsatta olduğu gibi örnekse ışığı söndürüp uyumağa geçmeden önce ya da eski  bir tanışa rastlayıverince bir köşebaşında ya da birinin sizi kendi dışınıza itmeye zorladığını seçer seçmez, bir şerit geçiyor kafanızdan? Gözlerinizin önünden bir dizi resim geçiyor? Neden tümüyle engel olunamıyor buna? Onu bunu bilmem. Meğer nihilist olmak, komünist olmaktan da zormuş! Vay canına, komünist olmaktan da zor. Yaşayan bilir. Ama az kaldı. Epeyce yolaldım. Bir büyük temizlik yapmadan da tamam olmayacak bu iş. Şöyle büyük bir mevsim temizliği. Yaşanan yaşandı. Görülen görüldü. Yaşanan da, görülen de üstümüzde ne yaptıysa yaptı. Biz ne olduysak olduk. Biraz dıştan, biraz içten yuvamızı yaptık. Bu durmazmış. Sen durursan, durur.” (sy. 32)

             
             Fotografların derinliğinde bütün bu düşünceler, Tezel’in hikayesine vardığında görüntüler netleşiyor;  sancılı bir dönem, sancılı bir Türkiye. 1974- 78 yılları arasında kaleme alınmış Bir Düğün Gecesi. Bir dönemi ruhuyla algılamak, sonra bugün ve yarın için o dönemi yapıcı bir şekilde irdelemek adına önemli bir yapıt. Profesör Ömer, Tezel ve konuşturulan diğer karakterler, çemberin içinde veya dışında kalmış küçük topluluklar, bir düğünde bir araya geliyorlar ve Türkiye'nin gerçek bir resmi çıkıyor ortaya.

* 68 Olaylarında öğrencilerin üniversite dersleri protesto etmeleri ve derse katılmamalarıyla ilgili olarak. 


Ocak 2005
             






                                                                                                                         

1 yorum:

  1. Bu kitap beni çok şaşırtmıştı. Şimdi, bu yazı da şaşırttı. Bu şekliyle yayınlana bu tanıtım yazısı aslında bir yorum yazısının girişi olarak kalmış gibi.
    Belki de bir kere daha okuyup güzel bir eleştiri yazısına çevrilebilir.
    (Keşke zaman olsa, diyecek oldum. Kitabın adının Dar Zamanlar olduğunu hatırladım. Parantez içinde kurtarmaya çalışıyorum kendimi.)

    YanıtlaSil