Bu
muhabbet kesin bir yerlerde çok yapılmış, bitmiştir bile. Benim
de biraz kendi kendime konuşmaya ihtiyacım var demek ki.
Üç
tercihimiz var her zamanki gibi, biz iki türlü flört ediyoruz.
Birini diğerine tercih edebildiğimizi zannetmiyorum. Hepsinin
üzerinden geçiliyordur şu hayatta.
Öncelikle
ilk flörtümüzün adı kazan – kazan flörtü. Adını aldığı
disiplindeki gibi – illa ki değil ama biraz politik bir flört
olabiliyor.
Love
is a Losing Game şarkısı ne güzeldir. Kazan – kazan flörtüne
denk geldiğiniz orta sınıf bir Restoran & cafe'de kesin çalar.
İkiniz de şarkıyı biliyorsunuzdur.
- Amy
Winehouse'un öldüğü 23 Temmuz 2011 gecesinde Ankara'da bir
salıncakta sallanıyordum.
- Üç
yıl geçmiş üzerinden! Ne kadar da güzel bir kadındı.
- Sen
de mi seviyorsun o şarkıyı. Bu akşam benim evime gidebiliriz ama
reglyim.
Kazan
– kazan flörtünde önemli olan kim olduğun, nerede olduğun, o
an nasıl bir ruh halinde olduğun, Madonna'nın en son klibiyle
ilgili ne düşündüğün, hangi şarabı nerede içtiğin, Love is
a Losing Game parçasını bilip bilmediğin ve Amy Winehouse'un 27
yaşında ölümüyle ilgili en az 10 dakika konuşabilme
kabiliyetinin olup olmadığı önemlidir. Bilgi önemlidir yani.
Love is a Losing Game de bir bilgidir sonuçta. Bu bilgiyi amacın
için araç olarak kullanırsın. Araç olarak kulladığın şey
aslında kim olduğundur tabii. Bu yüzden zengin kız fakir oğlanlı
yeşilçam filmlerinden hobi olarak konuşursun bu flörtü ederken.
Ve reglisindir.
Şu
anda uydurduğum “Yakan Topu” flörtü var bir de. “Love
is a Loosing Game” şarkısını, kendi hayatının da bilgisi,
yani gerçekliği yaparsan öncelikler değişir. Şimdiye kadar
dinlemiş olduğun iki milyon şarkının on tanesini bile denk
getiremediğin bir insanla flört edebilirsin. Önemli olan ne
konuştuğun değildir zaten; nasıl konuştuğundur. Ayrıntılar
farklıdır çünkü. Dikkatinizi çekerim, şarkının verdiği
bilgiye göre zaten kaybediyorsunuz “Aşk bir kaybetme oyunudur.”
Genel...
Bu
flörtün doğal akışında kim olduğun önemli değildir,
herkesle edebilirsin ve arkanı döndüğün anda da unutabilirsin.
Ama unutmaya dabilirsin; çünkü yakan topu oynayan çocuklarla her
zaman ve her sokakta karşılaşılmıyor, değil mi?
Beyin
ve kalp nasıl çalışıyor bilmiyorum ama ikisini de yapıyoruz.
Bir şarkı, nasıl olur da kendi hayatımızın gerçekliği
oluverir? Yoksa zaten, hayatımızdan mı çıkmıştır bu şarkılar?
Yukarıda
anlatılanların göstermeye çalıştığı şeylerden biri de şu;
flört sınıfsal bir şey ve orta sınıfa dair halen umudumuz
olacaksa Yakan Topu Flörtünü de etmeye cesareti olanlar sayesinde
olacak. Neye yetiştiğimizi bir türlü öğrenemeyen
yetişkin-çocukların ikincisini bırakmak istemediklerini duydum.
Bu da başka türlü bir inat, zaten başlarına ne geldiyse, o inat
ve o umut yüzünden geliyor sanki.
Biseksüellikten
bahsederken bir keresinde, “sadece denemek için yapmayı
anlamıyorum” demişti bir kadın. Soru şu oluyor o zaman, “Siz
heteroseksüeller neden sevişiyorsunuz kuzum?” anladı mı acaba.
***
Üç tercihimiz var demiştim. Son
olarak, flört etmiyoruz. Kelimelerin ve jestlerin öğretilmiş
kurgular olduğunu düşünerek her ikisinde de, sonuçta bir oyun
oynandığının farkında olalım.
Kendi dilini yarat!
Şimdi ben buraya, kendine ait bir
dil böyle yaratılır diye yazabilir miyim? Bazen, öyle insanlarla
denk geliyorsun ki kelimelerin ilk anlamlarını sanki ilk defa
yaşayıp o anlamlardan başka yerlere de birlikte götürüyorlar ve
sen zaten inanılmaz buluyorsun bunu. Çok romantik bulurdum. Sanırım
bunu aşka bile tercih edebilirim. Aşk biraz daha kendini
inandırdığın bir “ruh hali” oluverebiliyor. Burada emek var.
Bir de, bakar mısınız ne kadar da işaret ediyoruz her şeye... Bu
flört, o aşk değil, onlar insan derken ne yapıyoruz yani?
Zaman geçiyor, kuşlar uçuyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder