Yaz bitti. Geriye kalan yol anıları ve tatil resimlerden
kafamızı kaldırdığımızda göreceğiz: berbat bir yazdı. Kuzeyde bulutlar
yükseldiğinde su ve toprak, Doğu Karadeniz’de felaketlerin nedeni haline geldi.
Güneye zehirli dumanlar çöktü. Şiirdeki ormanların özgürlüğüne ve kardeşliğine
ateş düştü sanki. Yangınlardan nefes alamaz olduk. Doğu’da da, Batı’da da
yaşamın kaynağı su ve ateş, hava ve toprak onlara davrandığımız gibi dönüyor
bize. Yıkıcı. Ölümcül derecede yıkıcı.
“Evrendeki her şey mükemmel bir şekilde
birbiriyle bağlantılı. En küçük bir
parçası
bile patlasa, bütün evreni etkiliyor.”*
Türkiye’de iklim değişikliğinin acil ve önemli bir gündem
olabilmesi için yeterince felaketin yaşandığı bir mevsim daha geçti
üzerimizden. Şimdiye kadar ölçülen en sıcak yazı nasıl hatırlayacağımız, bundan
sonraki yazlarımızı da etkileyecek. Medyanın ilgi gösterdiği haliyle Amerikan
Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’nin açıkladığı “En Sıcak Yaz” kayıtları
haber başlıklarında kalabilir gibi görünüyor. Kuraklığın neden olduğu
savaşlardan kuzeye göç eden ya da dağ havasında tatil yapmak isteyen insanları
verimli yağmurlar, bereketli sular beklemiyor artık Doğu Karadeniz’de.
Hatırlayalım.
23 Ağustos’ta Artvin’in Hopa, Arhavi ve Borçka bölgelerinde
başlayan yağmur, kısa sürede son yılların en büyük sel felaketine dönüştü.
Sekiz gün sonra Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan bilançoya göre 11 kişi öldü,
27 kişi yaralandı; 6 bina yıkıldı ve toplamda 1434 afetzede var.
Peki Doğu Karadeniz 2015 yazını nasıl hatırlayacak?
Yaşananlara iki farklı hafıza kaydı önerisi var. Biri
Ankara’dan geliyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, sel felaketini
bölgede yaşayan en yaşlı insana sorduklarını, onun babasının bile böyle bir
yağış görmediğini söylüyor. Böylesine bir yağmur daha önce hiç yaşanmadığından
dolayı bölgedeki alt yapı ve yapılaşmayı bu bilançonun nedeni olarak görmek
yanlış olur.
Bir diğeri bölge halkından geliyor. Artvin’in dik yamaçları
ve derin vadilerine yağmur çok eskiden beri coşkulu yağar, diyorlar. Yaşam
alanlarına, tarıma ve canlılara ciddi, geri dönülemez zararlar veren sel ve
heyelan olaylarınınsa son yıllarda arttığını belirtiyorlar. Felaketin adının
selden ibaret olmadığı kanısındalar. Tema Vakfı Rize İl Temsilcisi Nevzat
Özer’e göre dik arazilerde toprağı ve suyu çok daha iyi tutan güçlü kök
sistemine sahip orman bitki örtüsünün yerini çay tarımı ve yapılaşmanın alması önemli
bir faktör. Bir diğeri ise bu dik yamaçların sayısız yol çalışmasıyla
kesilmesi. Bu çalışmaların hafriyatının dere yataklarına dökülmesi bu doğal
afetin felakete dönüşmesinin nedenleri. Açık Radyo’daki Ekonomi – Ekoloji
programına konuşan Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Mert Güvenç, Özer’in yorumunu bir adım daha ileri götürerek yaşananların
geliyorum diyen bir felaket olduğunu söylüyor. Güvenç’e göre bölgede eş
zamanlı yürütülen HES’ler, maden ocakları, Yeşil Yol, Sahil Yolu ve yapılaşma
projeleri bölgenin ekolojik dengesine yapılan şuursuz bir talan.
“Büyük,
çok büyük bir evrenin küçük bir
parçası
olduğumu anladım.
Bu onun olması gerektiği gibi
olduğunu gösteriyor.”*
Hopa’daki sel felaketinin nedenlerine yaklaşım farklılığı; İklim Adaleti için
verilen mücadelenin aynası niteliğinde. Bir yanda öngörülemediği söylenen
olayların sorumluluğu bulutların da ötesine havale ediliyor. Diğer bir yanda
plansız yapılaşma, doğa kıyımlarıyla sorumluluğun insanın kendisinde olduğu
söyleniyor. Bu bize iklim adaleti için mücadelenin iki boyutu olduğunu
gösteriyor. İlk olarak yerellerdeki doğanın talanına yönelik projelere karşı
somut kazanımalar elde etmek. Yeşil Yol dozerinin önünde canlı kalkan olmak. Hopa
özelinde bu durum, bir kriz masasının oluşturulması ve bilimsel verilerin
toplanması sonrasında afetzedeler ve yerel halk ile paylaşılması sürecinin
takipçisi olmak olabilir. Yapılması gerekenleri talep etmek bile, Türkiye’de
aktivist olmak için yeterli.
İkinci ve eş zamanlı olarak ise
kazanımların kalkınma politikalarına kalıcı etkisini sağlamak olmalı. Örneğin
bir inşaat izninin alınabilmesi için belirli bir emisyon sınırı olsaydı, Yeşil
Yol’un gündeme gelmesi bile çok zor olabilirdi. Farklı boyutlarını yansıttığını
düşündüğüm bir başka örnek maden ocakları olabilir. Proje aşamasındaki 80
Termik Santralin hayata geçmesi durumunda Türkiye karbon salımında tek başına Avrupa
Birliği’ni yaklaşacak. Enerji politikasını karbondan yenilenebilir enerjiye
doğru çevirmek, buna uygun iş alanları yaratmak; gerçek bir iklim politikanızın
olması demektir. Kuraklığın başlattığı savaşlardan kaçarak sığınan iki milyon
mülteciyle iklim değişikliğinin uluslararası ilişkilerdeki boyutu bizim için de
yeni bir şey değil artık aslında - ama - yine de…
Türkiye 2015 yazını bütün bunların
konuşulmaya başlandığı yaz olarak hatırlamayacak. Çünkü sorumluluğu bulutların
da ötesine havale eden zihniyet tarafından mücadelenin iki boyutu arasındaki
bağlantı yolları manipüle ediliyor. Sanki Havva Ana Yeşil Yola Dur derken,
iklim değişikliğine karşı çıkmak için bambaşka, zor ve çetrefilli şeyler
yapması gerekiyormuş gibi… Oysa iklim adaleti talebinin ta kendisidir Yeşil
Yola dur demek.
Yerellerde direnen insanlar bu
durumun farkında.
Mücadelenin ikinci boyutunda
adımlar atılması adına anlamlı bulduğum güzel bir haberim var. Bütün bu
hareketlerin ekolojik değerlerdeki ortak taleplerini birleştiren bir “hareketlerin
hareketi” oluştu: #iklimicin ben de
varım! Hareketin parçası olan kadınlar, çiftçiler, emekçiler, doktorlar,
lgbti bireyler… 12 -13 Kasım’da Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenecek forumda
bir araya gelerek İklim Adaleti için buradayız, biz de varız, diyecekler ve
gezegeni kurtarmanın yollarını konuşacaklar. Forumun hemen ardından 14 Kasım’da
Antalya’da başlayan G20 zirvesine eş zamanlı bir yürüyüşün İstanbul’da
yapılması planlanıyor. Türkiye’nin dört bir yanından gelen insanlar, bu
yürüyüşle iklim değişikliğinin %80’ninden fazlasına neden olan ülkelere
gezegeni insan eliyle yok etmeme kararlılıklarını, bunun için taleplerini
duyuracaklar. Hareketin bir parçası olmanın önemi, G20’den sonra da devam
ediyor. Aralık ayında Paris’te düzenlenecek olan İklim Zirvesine kadar
ulaşabilecek güçlü bir etkiyle hükümetlerin #iklimicin gerçekten bağlayıcı
kararlar alması adına önemli bir dönüm noktası yaşayacağız. Sürecin bir parçası
olmak için iklimicin.org adresinden imzacı olmak yeterli. Hopa’dan Paris’e
kadar uzanan asıl macera ondan sonra başlıyor…
Sonuçta bütün bunlar Kuzey’de ve
Güney’de; Doğu’da ve Batı’da barış içinde gerçek bir sonbahar yaşanması için
değil mi?
Bahar Topçu, 26 Eylül 2015
*Alıntılar, (Beasts of the Southern Wild) Düşler Diyarı Filminden
Kaynaklar:
-
The Guardian yazarından yerinde soru:
Türkiye’nin kömür atağını durdurmak için artık çok mu geç? http://yesilgazete.org/blog/2015/08/08/guardian-yazarindan-yerinde-soru-turkiyedeki-komur-atagini-durdurmak-icin-artik-cok-mu-gec/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder