Sanki göğüs kafesim parçalanarak açıldı ve içim gözlerimin
önünde aktı gitti. Bugün, nasıl devam ediyor acaba diye annemin gözlerine
bakmak istedim. Gözlerinden belki yine içine geri dönerdim.
Yapamayacağıma göre, devam etmenin bir yolunu bulmak
zorundayım. İşte, başka bir yolum yok. Buradayım. Yazıyorum.
Soru: İlk günler nasıl geçecek?
Cevap: Bir şekilde geçecek biliyorum. Sadece, 3 muhabbet ve
1 tavsiyeye ihtiyacım var.
1.
Adım: Muhabbetler
Muhabbet 1: Suçluluk duygusunun ve öfkenin haberleri izleyince ayrı, izlemeyince ayrı halleri yok muydu? Tartışma programlarında sinirlerin bozulurdu, taraf tutardın felan. Ne salakmışım.
Muhabbet 2: Olumlu Hafıza.
Hafıza için: Yeşil Gazete okuyun. Ya da siz de kendi Yeşil
Gazetenizi bulun. Çünkü okurken nefesinizi duyarsınız.
Mehmet Fırat Pürselim’in
yazısını okurken bunları düşünebildim mesela. Hafızam harekete geçti, vicdanımı
çalıştırdı ve daha önce hissettiğim “iyi” duyguları çekip çıkardı. Aslında
yazıda pek de katılmadığım bölümler vardı ama, bu da aslında “iyiye” işaretti. http://yesilgazete.org/blog/2015/10/11/bu-meydan-kanli-meydan/
Olumlama için, okumaya ve hatırlamaya devam edin: O sırada
Özgecan’ın yazısı düştü. Nefesimle beraber kalbimin atışını da duydum sandım. Devrimden
bahsediyor! Üstelik yazıda ben de varım. Dans ediyorum.
http://yesilgazete.org/blog/2015/10/11/bugunler-de-gececek/
Neyse, baştan başliyim. Gezi olayları sırasında Ümit (Şahin)
Üç Ekoloji dergisi için Cihat, Ben, Gizem H, Cihan, Ayşe ve Onur’la bir röportaj
yapmıştı. Ümit’in ilk sorusunu çok iyi hatırlıyorum, “Sizce Gezi bir devrim
miydi?” 5’imiz “devrimdi” dedik. Hepimiz ayrı ayrı kendi tanıklıklarımızdan
yola çıkarak devrim olduğunu söylüyorduk. Ben daha cümleler ağzımdan çıkarken
saçmaladığımı düşünüyordum.Gezinin bir devrim olmadığını söyleyen Onur, modern anlamda devrim tanımıyla
olayı çok güzel bağladı. Devrimci unsurlar var, dedi ve devam etti, “Nasıl bir
devrim olduğunu bundan 1 yıl, 2 yıl sonra Dünya’ya, Türkiye’ye ve kendi hayatımıza
baktığımızda göreceğiz, daha iyi anlayacağız.” Dergi yayınlandığında röportajı okurken bütün cevaplara sevindiğimi hatırlıyorum. Özellikle hepimizin hayatlarını teker teker düşününce.. Onur’un söyledikleri üzerinden 2
yıl geçti. Bugün Özgecan ben kendi devrimimi yaptım, diye yazdı. Ben hatırladım. Bir şey devreye girdi sanki..
Muhabbet 3: Doğru ya, “Uzaktan Ürkünç Eylem” (Spooky Action
at a Distance) teorisine inanıyorum ben! Kendimce. Bunları yazarken, başka
birileri buna benzer bir şekilde düşünüyor, konuşuyor, eğrilip bükülüyor.
Bu deliliğe siz de katılsanıza?
“Sen düşünceden ibaretsin, gül düşünür gülistan olur, diken
düşünür dikenlik olursun.” Mevlana'ya razıyım ben.
2.
Adım: Tavsiyeniz?
O röportajdaki insanların hepsini yazmış Özge sanki.
Çoğumuzun hayatı değişti. Bir o kadar daha insan biliyorum yazıda geçen. Siz de
aslında, en az benim bildiğim kadar biliyorsunuz, tanıyorsunuz, görüyorsunuz.
Şimdi bu yas gününde bir kere daha göreceğiz birbirimizi.
Ama ben oturtamıyorum, anlamıyorum sanırım, neyi görmeye
ihtiyacımız olduğunu.
#HayatıDonduruyoruz eylemine nasıl katılmalıyım, bilemiyorum.
Yarın 5 – 6 yaşındaki çocuklarla bale dersi yapacağım. Aile,
zaten genelde, böyle günlerde, okullara daha bir duygusal bırakıyor çocuklarını.
Sizde bir çeşit umut görmek istiyorlar. Evet ülkede durum bu; ama siz bize
güzel şeyler söyleyin ve çocuklarımıza iyi şeyler öğretin. Sanki ben bu
derslere uzaydan iniyorum ve böyle zamanlarda çocukları da yaşadığım o parlak
yıldızlara götürmek için varmışım gibi.
Utanç, keder, korku, çaresizlik ve yalnızlık her yaşta başa
çıkılması zor duygular zaten.
Bir kesim, bu zorluk nedeniyle çocuklara bu duyguların açılmamasını
tercih ediyor. Yani, dünyada ne olursa olsun, trafik kazasının neden olduğu
trafiğe kendisi denk gelmedikçe, işe gittiği gibi. Çocuk da böyle bir süreklilik
edinmeli ve buna sorumluluk denip takdir görmeli. Değerli yetişkinler,
masallara inanmadan nasıl çocuklar yetiştirmeyi düşünüyorsunuz?
Hayır, hayat da ve gerçeği de bu değil. Bazen dururuz. Gerçekten dururuz.
Başımızın çaresine tek başımıza bakmak zorunda kalırız. Korkarız. Zaten ailemizin başına bir şey gelir ya da biz kayboluruz ya
başlarken (masallara).
Yarın, 10. canlarını kazanmaya çalışan sokak kedilerinin hikâyesinde
dans edecektik, plan buydu.
Peki, ben şimdi yarın ne yapmalıyım?
Bu da aynı diğer bütün işler gibi. Ben de gitmemeliyim.
Aradıklarında da hayatımı dondurduğumu söylemeliyim. Çocuklar zaten okula
gelmemeli.
Gelen çocuklarla sokakta oynamalıyım.
Sanırım işimin tam olarak ne olduğunu bilmiyorum.
3.
Adım: #BarışKazanacak
Yarın, yaptıklarınızın ne kadar barış için olduğunu tartın, bunu paylaşın, yayın. Lütfen.
Barış için oy kullanın, lütfen.
Sonra dans etmeye gidelim. Lütfen.