Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak isteyen birine
aşk, imkansız gelebilirdi.
Özgür olamadığım, kendim olamadığım bir dünyada aşk ne
mümkün, diyebilirdi. Böyle insanlar için
aşk, başka bir dünyanın fikridir çünkü..
Çok değil, bundan 15 gün önceki çelişkilerimi anlatıyorum.
Reha Erdem’in Kosmos’u ya da 5. Mevsim filmi bu inançsızlık halinin
başyapıtlarıdır benim için.
27 yaşındayım. Geçenlerde, efkarlı bir şekilde içime
çektiğim dumanı verirken güldüm, senin bile bir hikayen var Bahar, diye
düşündüğümü hatırlıyorum. O hikayeyi mümkün kılan; ama hikayede hiç olmayan –
kısacası kimliğimin – etkenlerini düşündüm, sıkıldım. 19. yy hiççiliğine bile özenemeyen bir 80
sonrası yalnızlık hissiyle çok klişe bir laf ettim, sigaramı söndürdüm ve yine,
o his yokmuş gibi yaptım. Hepimiz için devam edebilmenin ayrı yolları var.
Sonra kendimi gündelik hayata kaptırmaca…
Tabii, aslında, kendimi kaptırdığım bütün gülüşler, aklımı
açan sözler ve içime işleyen şarkılar, hatırlamayı tercih ettiğim anılar, hiç
olmamış gibi davrandığım duygularım… hepsi, hepsi şu imkansızlığı bir kere daha
sorgulama, “inşallah be gülüm”leri dudak kenarında kalan bir umutla yoklama
halleri. Çünkü o klişe laf, “her şey yalnızlıktan” dı. Ve yalnızlık, gerçeği
yaşamaya yetmiyor.
Yan komşunun hikayesine dalsan, yine aynı mevzu: arayış.
Lezzetli bir hissiyat arayışı. Buna gücün olması için de inanmak… lazım… aşka…
İşte bence, memleketin tüten dumanlarından bu hikayeler
birleşti birleşti ve bir gün tanışmaya karar verdiler. Kimlerin, nelerin onları
ayrı dünyalarda çaresizliğe, inançsızlığa ittiğini henüz tek bir sözle ifade
etmiş değiller. Dinliyorlar, dinleniyorlar.
Duygularının farkındalar. Yani, bir sabah aşkı yaşanabilir
kılacak bir dünyada uyanmayacaklarının biliyorlar.
Bir insanın tek başına yapabileceği bir şey değil bu.
Şu hayatta beni umutsuzluğa sürükleyen şeylerden birini
anlatmalı belki burada. Adamlara aşık oluyorum ben J Üzerinde yaşadığımız dünyanın
hakikatini akıllı bir prizma gibi parlayarak anlatan, geri dönüşümlü yaşam
enerjisi yayan adamların başka bir dünyanın mümkünlüğünde hissettikleri
çaresizlik. Yaşanamayan aşkların
hikayesi…
Zaman geçiyor. Kuşlar uçuyor şairin de dediği gibi.
Bence duygu dediğimiz şey, bizden çıkıp bizim dışımızda
birine yansıması. Hissettiğimiz şey de yaşadığımız o yansımanın ta kendisi. Sadeleştirmeye
çalışıyorum benden çıkanları, gerçeği hissetmek için. Şu arayışı sevebilmek
için.
Bütün bu sadeleştirme çabaları da bir araya geldi tabii.
İnsanlar kendiliğinden bir samimiyet kurdular. Birbirlerini tanımasalar da
yaptıkları esprilerde aynı şeyin özlemi vardı. Bu da arayışı gerçek ve görünür
kıldı. Açık adres verdi bize: Taksim, Gezi Parkı.
Bütün bir gece orada kaldım bir seferinde. Yıldızlara
baktım. Hiç hayal kurmadım ya da başka bir dünyayla ilgilenmedim. Özgürlük,
anda yaşayabilmektir demişti biri bana. Anladım.