22 Mart 2016 Salı

Ne zannetmiştim ki?

Merhaba.

Ben zannetmiştim ki haneye ölüm girdiği zaman hayatın uzağında, dışında, duran, en azından hareketi sınırlanan bir yaşamın olur. Az yaşar, az hisseder, az istersin.

Öyle olmadı.

Vampir filmlerini, kitaplarını hatırlayın. Ölümden sonra dirilen vampirler açlıklarını kontrol etmek için belli bir zamana ihtiyaçları vardır. Çünkü bütün duyularının frekansları daha da gelişmiştir. Bu kontrolsüzlük geçici bir durumdur. Yeni varoluşlarına alıştıklarında hem insan hallerini hatırlar, bilirler; hem de yeni hallerini de kontrol ederler.

Yirmili yaşlarımın son günleri yaşıyorum ve bu yeni halime yaptığım vampir benzetmesini babama anlatmayı çok istiyorum. Üstelik gülüyorum buna. Ama o öldü. Anlatamam. Ama buna alışamadım. Alışmak da istemiyorum sanırım. Bir çok şeye çok kırgınım. En çok da kendime kırgınım ve bu kadar zeki geçinip bu klişeyi yaşadığımı fark etmediğime inanamıyorum. Salak Bahar. Salak.

Kendimi bulma, öğrenme ya da anlama başlığı altında, aslında sevilme hissinin verdiği tatmini üst düzey şımarıklıkla yaşamışım. Birazdan yarısını çok iyi tanıdığım diğer yarısını hiç bilmediğim bir masaya yirmili yaşlarımı anlatmaya gideceğim. Beni tanıyan kadın, lafı zaten benden alıp devam edecek. Sonra hiç tanımadığım masanın diğer yarısı için bir Bahar fikri belirecek. Akşam biramızı içeceğiz - ki ben başladım bile zaten. Kaltaklıkta üst düzey ve asil takıldığını ilk tanıştığın insanlara bu üç kelimeyle söylemezsin. Önce bi bu üç kelimeden ne anladıklarına bakman gerekir. Beden dilini seviyoruz bunun için.

Neyse ne. Kendime uyuz olduğum bir gün daha. Egomu da buraya yazdım. Okuyucudan empati dileniyorum. Yirmili yaşlarımın son günlerini yaşıyorum ve şu hayattan ne istemiyorum hala bilmiyorum!!!

Çok özür dilerim babacım. İlk girdiğim ÖSS sınavından babama böyle koşarak çıkmıştım. Çok özür dilerim baba. Çok özür dilerim. Panik atak geçirmiştim. Sonra herkes defalarca izledi babam ve oğlumu. Ben bir kere izledim. Çok da ağladım. Ağladığıma da utandım. Çünkü babam bana kollarını öyle defalarca açtı. Ve ben kıymetini bilemedim gibi. Anlamadım ya da.


Ölüm girdi haneye. Hiç bir şey yaşadığım yok. Anneme bakıyorum boş boş. Ne zaman bir rutine girecek, bakalım, diyorum. 2 aylık plan yapmıyorum. Bu yazıyı da bir anda oturduğum yerden yazmaya başladım. Karşımda 35 yaşın üzerinde beyaz yakalı, PwC'den hatırladığım tipler oturuyor ve Bedri Baykam sanatından konuşuyorlar. Çok üzülüyorum. Beşiktaş akaretler burası! Para konuşsalar daha iyi.

Başarılı olmayı özlemedim. Zengin olmayı özlemedim. Flört etmeyi özlemedim. Arkadaşlarımı özlemedim. İstanbulu özlemiyorum. Sadece babamı istiyorum. Tam olarak üniversite sınavına ikinci kez hazırlandığım zamanki halimizi istiyorum. Saatlerce konuştuğumuz, birlikte yürüyüş yaptığımız, annemi kızdırdığımız ve solcuları kıyasıya eleştirdiğimiz zamanları istiyorum. Tekrar 18 yaşında olmak istiyorum. 20'lerimi de atlayıp bu güne gelebilirim. Pek bir şey değişmedi çünkü. Ben hala aynı salak kızım. O zaman da dans edip politika konuşurdum. Şimdi de aynısını yapıyorum. Ben bundan ibaretim.


Hemen de ağlarım.


Deli gibi, Bahar.