29 Ocak 2016 Cuma

babamdan sonra - ilk kez babam.

Yeterince uzanabildim mi kucağında?

Hayallerimi anlatabildim mi? Hayal kurmayı beceremiyorum galiba, baba?

Diye korkularımdan bahsedebildim mi?

Bazen, olmadı bu kızın baba. Olabilseydi, nerede yettiğini ne zaman yetemeyeceğini bilirdi herhalde, diyebildim mi gözlerinin içine bakıp.

Bilmiyorum.
Daha önce ne kadar tattığım duygu varsa, hepsinin yükünü benimle birlikte paylaşmak için çırpınan bir baba dünyanın en iyi babası değilse ben de bu hayattan bir şey bilmiyorum.

Şimdi, bana bıraktığın duygular çok daha yoğun. Bir o kadar da önemsiz, anlamsız ki.

Seni çok özlüyorum.

İnsanlar bana bakıyorlar, senin yokluğunun ne anlama geldiğini görebilmek için. Göremezler. Bilemezler. Buraya yazabileceğim bir bilgi değil bu.

Gerçek iyilerin hiç iz bırakmadan gittiklerini fark ediyorum sanırım.
Bu, bir yandan onlara, sana hayranlığımı daha da arttırırken, bir yandan da, haksızlık bu diye dürtüyor bir yanım.

15 yıldır sensizliğe hazırlandığımı zannediyordum. Senin gibi dünyanın en iyi öğretmenlerinden biri bile, yapamaz bunu. Bu, öğretilemez. Ve öğrenme halinin çilesinden çıktım işte böyle. Nasıl bir hal bu?

Felsefe öğretmeni arkadaşın mezarının başında fotoğraflarımı çekmiş. Kendimi tanıyamadım. Sevgili babacım. Sensiz kendimi tanımakta güçlük çekiyorum. Hay allah nerden dökülüyor şimdi bu göz yaşları anlarının toplamından böyle başarısız kelimeler döküldü. Senin yazdıklarıma verdiğin tepkileri hatırlatıyor bana bu. Gülümsüyorum.  

Şimdi bir çay içeceğim.

Paylaştığımız her şeyi teker teker düşünmeyeceğim çünkü birini düşünmek ya da hatırlamak diğerlerine haksızlık olur gibi. Bütün o anların toplamı bir hatun olabilmek için çabalayabilirim sadece.

Senin çaylarını ince belli bardağın yarısından biraz fazla koyardık. Çünkü az su içmen gerekirken, sen çayı şekersiz ve demli seversin.

Bu çayı seni özlemeye ayırdım.


Gözlerimi silip, burnumun kırmızılığının geçtiğini hissedeceğim birazdan. Bir çay içeceğim. Merak etme.