“Yapmamız gereken: her
şeyi eski sadeliğine
döndürmektir, böylece
bozulan düzenimiz
yeniden
kurulacaktır.”
Kızılderili Atasözü
Hepimizin bu dünyaya belli bir amaçla geldiğine inanır
Kızılderililer. Yunanca “oikos” (ev) ve “logia” (araştırma) köklerinden gelen
Ekoloji de, insanın nedenini açıklar gibidir benim için. Evimizi farklı yollarla araştırarak-arayarak
onu yani gezegeni tanımaya, anlamaya çalışırız. Defalarca bulup defalarca
kaybettiğimiz olur onu: Barış.
Kobani halkı tarihi direnişinin ardından barış içinde bir
yaşam için Rojava Toplumsal Sözleşmesindeki “herkesin ekolojik toplum
esaslarına göre yaşama hakkı”ndan yola çıktı ve Kobani’yi Yeniden İnşa Playformu
oluşturuldu. Platform, bir yandan Kobani halkının ekolojik bir yeni yaşam
taleplerini araştırırken, bir yandan da bu talepleri karşılayan ekolojik -
demokratik yapılanma için raporlar hazırlıyor. Bu raporlardan birini platform adına
İnan Mayıs Aru yazmış.
Rapor Kobani’nin mevcut durumunu kısaca açıklayarak
başlıyor. Şehrin kırsal kesimleri halen IŞİD tehditi aldında ve “dış dünyaya “
açılan tek kapı halen Türkiye’nin keyfi olarak açıp kapadığı sınır kapısı.
Raporun genelinden anlıyoruz ki barış içinde bir yaşamın
yeniden inşasında Kobanili aileler kent bahçelerinde yazın kendilerine yetecek
kadar yemiş yetiştirebilir, kent konseylerinde kendine yeterliliği
tartışabilir, çocuklar mahalle aralarındaki sokaklarda özgürce oynayabilir ve
kent sakinleri dünyaya örnek ekolojik bir ulaşımla neredeyse hiç asfaltsız
yollardan keyifle işten eve – evden işe, komşuya, bakkala, sinemaya
gidebilirler.
Haritayı şöyle bir gözünüzün önüne getirdiğinizde
Mezapotamya’da ekolojik bir vaha yeşertiyor gibiyiz.
Bu yüzden olsa gerek mevcut durumun hemen ardından raporda
farklı ekolojik yaşam biçimleri olduğu belirtilerek yeniden inşanın temellerini
oluşturma adına ortak bazı ekolojik prensiplere değinilmiş. Bu prensiplerden
ilki yeni yaşamın tüm muhataplarının söz sahibi olduğu Katılımcılık. “Eğer eko-kentler konusunda ciddiysek her şeyden önce
bu kentler kendi sakinlerinin özerklik, yaratıcılık, yetki ve özgürlüğüne
başvurmalıdır” deniyor katılımcılık için. İkinci olarak çevreye en az zararlı
doğal döngülerin yerel kaynakların kullanımıyla mümkün olabileceği belirtilerek
Yerellik prensibi anlatılıyor.
Ardından birbirini destekleyen Sürdürülebilirlik
ve Çeşitlilik prensiplerinin her
türlü yapı ve modelde çeşitliliğin sağlanmasının biyolojik çeşitliliğin ve
sürdürülebilir bir yaşamın güvencesi olacağı vurgulanıyor. Son olarak Müştereklik prensibiyle gündelik
hayatlarında birbiriyle bağlantılarını dayanışma ruhuyla devam ettiren küçük
topluluklarda bireyler, ekolojik bir kent sakini olmayı beraber tecrübe
edeceklerdir, deniyor. Bütün bu temel ilkelerin kentin gündelik hayatı için
etkin enerji tasarımı, su tasarrufu, nüfus yoğunluğu, biyo – çeşitlilik, gıda
özerkliği, ulaşım, geri dönüşüm, yenilenebilir enerji, atık su ve katı atık
yönetimi gibi unsurlara da cevap veren pratikler içerdiği belirtilmiş.
Kobani’nin ekolojik bir yeniden inşasının önemi doğanın
yeniden canlanması ve korunmasına yardımcı olacak bu cevaplarda yatarken, diğer
bir önemi de dünyanın dört bir yanındaki çevre hareketlerinden mimarların,
şehir planlamacıların, gönüllülerin Kobani’ye gelişlerinin savaş şartlarında
oluşan uluslararası dayanışmayı başka bir boyuta taşıması olacak, deniyor.
Raporun dördüncü bölümünde Kobani yereline uyumlu şehir
planlaması örneği ve mimari öneriler sıralanıyor. Kobani’nin yeniden inşasında
başlangıcın mimariyi kararlaştırmak olacağı düşünülmüş olmalı ki; Taş, Kerpiç,
Alker, Saman Ev ve Earthship tercihlerinin bölge için uyumlu özellikleri ve
olası zorlukları paylaşılmış. Evrensel gazetesinde çıkan bir habere göre
yeniden inşada önceliğin kamu binalarına verilmesi planlanıyormuş. Bu bölümün
sonunda Kobani çevresinde 300’ün üzerinde köy olduğunu da aklımızdan
çıkarmayalım diyerek tarım olanaklarına dikkat çekiliyor. Hemen ardından
2006’daki kuraklık hatırlatılıyor. Raporda tek tip tarımın yanında polikültür
tarımın da desteklenmesi gerektiğini; bölgeye gelen permakültür uzmanlarıyla
köylüye aktarılacak su tutma, bitki örtüsü tesis etme ve yağışları geri getirme
stratejileri de rapora göre kaçınılmaz yollardan. Bütün bunların Köy
kooperatifi modellerini de gündeme getireceği belirtiliyor.
Bu bölümün ardından raporun sonunda kentin son durumunu göz
önüne alırsak ekolojik bir inşanın uzun bir süreç olduğu, imkanlar
doğrultusunda orta vadede kendine yeterli bir toplumun hedef alınması gerektiği
söyleniyor. Ve kapitalist modernitenin dayattığı modeller dışında
alternatiflerin tanıtılabileceği imkânların yaratılmasının önemi vurgulanıyor.
***
Böyle bir girişimin belirtilen önemi ve kentin bugünkü
durumuyla rapor genel olarak hepimize üretken, dinamik bir alan açıyor.
Raporu okurken aklıma düşen bir soru üzerinden tartışmanın
toparlayıcı olmasını umuyorum.
“Halklar, Kobani’nin inşasına nereden başlamak isterler?”
Ekolojik bir yaşamın kendi doğasından ötürü tek bir öneri
olamadığını da biliyorsak kapitalist moderiteye alternatif modeller dedikten
sonra Mezopotamya’nın tarihsel sürecinde de tarım yapmayı daha da başından,
tarımın öncesinden konuşmak ister miyiz? Daha da önemlisi bunu konuşmak ekolojik
bir yaşama dair bize neleri mümkün kılabilir Kobani’de? Sadeleşmek istersek
eğer, ne kadar sadeleşebiliriz? Bir gün yine köylere permakültür uzmanlarının
gelmeleri hasar tespiti açısından anlamlı olabilir. Diğer yandan topraktan
besin alma, kendine yeterlilik biçimini oluşturmak için yine o kuraklığı
yaşamış toprağının tarihini bilen ve ondan yemiş alacak insanlarla oluşturmak, kendi
eti, sütüyle yoğrulan ve nesilden nesle aktarılan aile çiftliklerinden
bahsedebilmek ekolojik bir inşa süreciyle daha uyumlu geliyor bana. Ya da bir
kent bostanında bir aileye yaz boyunca yetecek yemiş yetiştirmek, hangi kanton
bölgeyi nasıl geçeceğini bilemeyen buğday, arpa yüklü traktörlerden daha
kendine yeterli geliyor. “Asla sıfırdan başlayamayız…” demiş Deleuze; burada
ben nereden başladığımızı bil(e)meden yazıyorum.
Kent merkezine geçelim. Doğaya olabildiğince az tahribatı
olan ekolojik bir şehir planlamasının da alternatifleri olabilir. Burada nüfus
yoğunluğu düşünülerek banliyö tehlikesine dikkat çekmek gerekebilir.
Mahallelerin organik büyüme ve dönüşümünü sürdürülebilir kılmanın yolları
tartışılabilmeli. Daha az asfalt, daha az araba; öncelikle daha fazla
biyo-çeşitlilik demek olacaktır. Ardından Kobani’de bundan sonra sadece kerpiç
evler olacak, denebilir. Ya da kentin enine değil yer yer boyuna da yapılanma
da planlanabilir. Böyle bir yapılanmanın verilen mimari önerilerle uyumunu
raporda bulamıyoruz. Bu da sadece köy kooperatiflerinden değil; orta vadede hem
düşük karbon salımı sağlanır hem de enerji kooperatiflerinden bahsedilmenin
alanını açabilir. Bütün bunlar Kobani’ye giden yolların bir şekilde malzeme ve
iş gücü için planlanması anlamına geliyor.
Raporu temel alırsak bunun için
ekonomik komünleri esas almak zorundayız. Peki bu inşaya nereden başlayabiliriz
dediğimde bunu çok büyük bir keyifle okulsuz ve şenlikli topluma kadar götürmek
istiyorum; ama raporda yer almadığı için sadece şu: (en azından büyük ölçekli)
tarım bizi bir (çok) konuda uzmanlaştırdı ve sıkılmaya başladık! Uzun zamandır
sıkılıyoruz. Şenlikli bir toplumda yavaş bir kent ve tembellik hakkı için hangi
kurumlara gerek var? Konudan çıkıyorum; ama kendi kendime değil; çünkü elimizde
toplumsal krizle ekolojik krizin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu
söyleyen güzel bir rapor var.
Buradaki amacımız örnek birer Kobani köyünde paranın
geçmediği komünler kurmak, yerel para birimi çıkarmak olabilir mi? Rapor böyle
bir sürecinin başlangıç motivasyonunu sağlayacak ve bu süreci sürdürülebilir
kılacak modeller sunmuyor. Platformun zaman içinde gündeme alacağı alanlardan
biri de bunları hayata geçirmek olacaktır ilerleyen zamanlarda. Nereden
başlayabileceğimize birlikte karar vermeye ihtiyacımız var çünkü ekolojik bir
yaşamda her şey o kadar birbiriyle bağlantılı ki, sınırlarının nerede başladığı
ve sonlandığı, gerçekleşebilme olanağı hep göreceli ve çoğunluğu da imkânsız
bir tohumdan yeşermiş.
Bu alanı en başından mümkün kılabilen hareket ya da
topluluklar, katılımcı demokrasiyi kendi emekleriyle sağladığında nesilden
nesile aktarılan bir kültür oluşabiliyor.
Hayaller kurarak yazdım bu yazıyı. Özellikle böyle yaptım.
Çünkü Kobani, dünyada “Her şey olur!” un hep karanlık tarafında yer almış gibi.
Oysa eminim, bir zamanlar aydınlık bir gülüşü vardı sokaklarının. Bugün bir
halkın eski sadeliğini aradığı o sokakların…
Bahar